Ben bitti demeden bitmez dememiş miydim?
Derken bir de baktık ki biten ve yiten; kendimizi unuttuğumuz yuvarlak dünyanın düzlemde kaybolan gölgesi, ömrü saadetmiş.
Sosyal ilişkilerde sosyal medyanın ve de Covid- 19’un da etkisiyle artık bilemez olduk, kim kimdir? Malum artık duygular, istekler, amaçlar hatta sanal duygusallık aldı başını gitti..
Ve o zaman soruyoruz tabii ki ilişki bitişiyle aşkla beraber ömür de biter mi? Sormadan edemedim doğrusu, malum halk olarak her geçen gün artan oranlı biten; şampuana, süte hatta benzine su katan bir topluma dönüştük. Hepsi yetmezmiş gibi bunlara “Yetmez ama evet dedik” yetmedi de zaten..
Sanki hiç bitmeyecekmiş, gitmeyecekmiş gibi alışılmış rutinin dışına hiç çıkamadık. Mesela her gün taze süt aldığımız sütçüden vazgeçip, marketten pastörize süt almadık, korktuk?
Çünkü alışılmıştan uzaklaşmak, gözlerimiz bağlıyken atletizm şampiyonluğuna hazırlanmak gibidir.
Peki, bu insan ilişkilerinde rol model seçiminde kimler kimlerdir?
Hiç bitmeyecekmiş, hep kalacakmış gibi olan o rol modeller..
Mesela bir evladın ailesinin gözünde hep çocuk olarak ellili yaşlarını, ak saçlarını görebilmesi gibi…
Hayatta kendince ilginç bir seremoni müzikali;
Cinsdeş ve türdeş olamayanlar; insanlar ve olaylar “olur mu öyle şey” dediğimiz her şeyin olduğu olaylar bütünleşmesi,
Hayata bir katılan, bir çıkan, başa gelen olayların sıralı silsilesi, art arda süregelen, “şu taksiyi takip et” denilen sahneler gibi…
Hayat dediğin; sonu gelmez bir memleket yoludur. Sıla hasreti gibi, gelse de monotonlaştığı sırada değişebilen dinamik bir olaydır.
Megakent’te çalışma hayatında hep olmayanı isteyen, her istediğinin anında olmasını istemesine rağmen sonraki adımını düşünmeden, sonucu olumsuz olunca talimatı uygulayanı sorumlu tutan anlayış geleneğinde yetişip, sonra “bu gömlek olmadı kot pantolona geçelim” diyen insanlar veya da geçmişten uzaklaşamayan orta çağ tezahüründe kalmış iletişimin dersini lisede alamadan mezun olmuş yöneticiler ve müşteriler, neler neler…
Bunu gördüğümde ilk aklıma gelen şey Zahide hocamın “İnsan ticari bir maldır” sözüdür. Haklı olduğunu bir kez daha anladım.
Sizi anlayamayan sevgili veya eş, ilgi bekleyen ama alamadığında yaramazlık yapan çocuklar, kendi bencilliğini fedakârlık gibi sunan aileler, neler neler…
Bu insanlar her defasında, “ne yaparsak yapalım bize katlanmak zorunda, bizden vazgeçemez” diye düşünerek, aynı hataları tekrar etmiyorlar mı?
Sonra onları mı suçlu göreceğiz? Asla, onlara bu fırsatı veren bizim önce bir falakadan geçmemiz gerek…
Veyahut da “ben ölene kadar hep kalır, beni yalnız bırakmaz bu kek, dankek cepte” dediklerim onlara ne oldu ki?
Kendi adıma demem gerekirse cennet ülkemin en büyük şirketlerinden birisinde, basit, zahmetli ve bir o kadar da teferruatlı işlerinden birisiyle meşgul olurken, insanlarla iletişimimi de sağlamlaştırmak adına kendimce çalışıyorum. Bunları yaparken, beni işime en çok bağlayan olay ise her an, gece yarısı dahi telefonla ulaşabildiğim lider yöneticim, ekibimizin abisi olan ve motivasyonumu yüksek tutmak için adeta iş hayatının sıkıntılarını “kahvede keyif” haline dönüştüren bir ekip liderim olması..
O olmasaydı belki de tüm bunların hiçbiri de olmazdı..
Hayatımın her anında, eş güdümümde, bir elmanın yarısı olduğum insanlar, tatlı dilli, hoş sohbetli, kalbi yüzüne vurmuş insanlar da olmasa ve hep birlikte bu işlerin altından kalkmasak, ne yapardım kim bilir?
Aslında bazen her şeyin pamuk ipliğine bağlı olduğu bu kocaman ama bir o kadar iğne deliği aralığı kadar bir anlık süreçte, ne yaparsam yapayım onlar da gidiyorlar…
Her şey benim elimden kayıp giden ömre benziyor, sudan çıkmış balığa dönüşüyorum, başkaları genellikle masalda kabak olurken, ben suyun dışındaki kaya balığında kendime yepyekün vücut buluyorum.
Hazıra eklediğim karışık özelliklerimle, hayatıma giren iyi veya kötü hatta etkisiz insanların, yaşanan olaylar ve sonuçlarının aslında neyi- nasıl- ne şekilde tercih ettiğim ve nasıl yapabileceğimle ilgili detayların, iyiliğe atılan her adımın ve yaşanan her anın, kendine göre bir anlam bulduğuna dair tüm inancımı hiç kaybetmedim.
Kaybetmeyeceğim !
İşte o zaman asıl konu başlıyor. Nereden başlıyor, nerede bitiriyor, kim kimdir, nasıldır? Şimdi yapılacak tek şey kararsız kalmaktansa hata yapmayı göze alıp, yani risk üstlenip, bir yerden başlayarak sonuca doğru hareket etmektir…
Yazının Sözü Uygulaması :
Her şeye su katan bir millet olarak, mayasını, hamurunun olgunlaşmasını beklemeden ekmeği fırına sürdüğümüze yanarım ki, ne yanarım..
Tarihte Bugün:
15 Ekim 1927 Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisi kurultayında “Büyük Nutuk”u okumaya başladı. Nutuk’un okunuşu 6 gün sürdü.
15 Ekim 1937 Yeni harflerle basılan ilk kağıt paralar tedavüle çıktı. Üzerinde Atatürk’ün resmi bulunan 100 liralık banknotlar 1942’de tedavülden kaldırıldı.
15 Ekim 1970 İstanbul’da kolera salgını olduğu açıklandı.
15 Ekim 2003 İlham Aliyev, babası Haydar Aliyev‘in yerine geçerek, Azerbaycan Devlet Başkanı oldu.